1 Nisan 2017 Cumartesi

divan

seni uyutmak adına bir mum sönüyor,
akşam kasvetinde bir masanın
kenarına
damlıyor,
bazen can yakıcı bile oluyor,
seni beslemeye bir anne geliyor,
sabah huzurunda bir divanın
kenarına,
bazen neşe doluyor içi,
seni yeşertmeye bir bahar geliyor,
kışın ayazından kaçıp gelen bir
kuşun kanadına
düşüyor,
bazen aklı yetmiyor,
seni sevmeye bir herif geliyor,
bütün çukurlardan kurtulup
sana koşuyor,
bazen kat kat apartmanlardan da çok katlanılmaz olabiliyor,

böbrek

kederimi merdivenlerden
aşağı yuvarlamış
ardına bile bakmamışım,
gönlünden yuvarlanırken
reçel kırmızısı gözlerinden
doğmuştum oysa,
gönül bağım acıyla kesildi,
nefes alıp verişim bile can sıkıcı olmaya başladı,
beş saniye nefesimi tutuyor,
öyle veriyorum,
ciğerimi yakan havayı,
böbreklerim bile yorulmuş,
hadi,
hava kararmadan gidelim,

yobaz erozyon

anılarımı bir taşın üstünde pişirip
öyle sunuyorum hayata,
yaptığım her devrim bir öncekinden daha vahim,
huzurum şu sıra yaralı bir kedi,
tek canlı,
çanta mı rüzgara karşı,
yobaz bir erozyona bırakıyorum,
belki yüreğine düşer,
içindekiler,
bilemiyorum,

mahzen

oyulmuş mektuplarla
yaşadım,
bir süre
sonra yırtılan zarfların yerini acılar aldı,
toprağa mahzen yapıp
içine memleket koydum
ve dedim ki,
iyisiyle kötüsüyle,
burası benim!

iz

zamanı geçmiş bir seyyah
yol bilmez
iz bilmez,
ve
her an yanmaya hazır
şiirler yazar,
eliyle,

yarı özel sevinç

ne bir şiirin,
ne de bir hasretin tasviri
bu gazete,
özel ve yarı özel sevinçlerim oldu
bulup buluşturup,
bölüp bölüştürüp,
hepsini günlük,
haftalık,
aylık olarak çıkarttım,
ceplerimden,
herkesin kapısının önünde bıraktım,
bisikletle de değil üstelik,
yalınayak,

cürmün kadar!

kış mevsiminden çıkmış
bütün hüzünlerimi ocakta unutmuşum,
şairliğim yanmış
kül olmuş,
tüm şiirlerim perişan
ve sigortasız,
hangi devlet yardım eder
bilmiyorum,
yangında ilk kurtarılacak
yazmadım üstüne,
zira ben yanıyorsam
sende yanacaksın,
cürmün kadar!

yetmişdokuz

huzuruna sığınmış
bir kurbağa gibiyim,
gündüzden kaçmış bir kurt adam,
her şeyi,
herkesi açıp sana
gelmeyi,
hep büyümeyi isteyen çocuk gibi,
istiyorum,
yetmiş dokuzda
buluşuruz belki,
kim bilir,

yalnız ve yağmurlu

yalnız ve yağmurlu bir bahar,
kurtulduğum bütün yangınlar
önümde bitiyor,
sevgimi özler,
sevgimi göremez oldum bu günlerde,
sevgim insanların karnını doyuruyor,
lakin dünyanın tüm annelerinden
daha
vefasız,

nimet

aynalara ihtiyaç duymuyorum,
yüreğimi gösteremiyorlar,
ruhumu bulamıyorlar,
yüzümü de ben göstermiyorum,
kütüphanenin en tozlu rafından
düşmüşüm
sevdiğim,
kendimi nimetten sayacağım
üç kere öpüp alnıma koyarsan,

fare kapanı

saçların fare kapanından hallice,
çare bulunmaz bir tutsak mesafe,
görmem gereken ellerin var
bilmem anlatabildim mi?
ben anlatamıyorsam da sen anla
gökyüzünün maviliğini
ben hissedemiyorsam hisset gözlerimi
ve ben
sevemiyorsam
sen sev,
yüreğimi