29 Ağustos 2016 Pazartesi

motor

hayalleri vardı, asfalta 
şeritten şerite koşuşmak,
okula geç kalan çocuk telaşıyla bir yerden bir yere uçuşmak,
tozlu havaların ertesi yıkanmak gibi,
ama kader onu
bir bodrumda,
bir çiftelliye 
şahit etti, hemde
en yakın arkadaşı 
eski bir bebek arabasıyla...

Nilgün Marmara - Kuş Koysunlar Yoluna

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış
hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir. Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimselerizin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

28 Ağustos 2016 Pazar

fikrimce

elbette
çevremde ki tüm gülleri
dallarından koparıp sana getirmeyi
isterim
fakat yazık;
mesela ben, yıkılmış
eski bir ev gördüğümde bile
hüzünlenirim
hatta bazı meyvelerde dallarından
koparılmamalı
fikrimce

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Arkadaş Zekai Özger - Hüzün Mevsimi


gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim
bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler. bir damın üstüne oturturum
süsler. Damımın üstüne oturturum
-sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
abimin acıyla yontulmuş yüzü
yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma
dağılır ses olur acısı
ezberlediğim bir öğüdü yineler bana
-çocuğum üşütme yüreğini
şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen
ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil
hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan
korkarım
mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa
mesela annem de yoksa yanımda
mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım
-ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana
ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana
yalnızım. bunu hep söylüyorum
yalnızım. bunu hep söylüyorum
geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız
yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız
-ana bana bir hal oldu. hep böyle titriyorum
ana çok üşüyorum, ıhlamur ısıt bana
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta
ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum
cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir
-hü'yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü'yü anlatmalıyım
geceyse
tükenmişse güneşin güçlülüğü
gök gözlerinin buğusunu yansıtır
senin acın acıların ölümüne gebedir
korkma yavrum
ne gece ne geceler senin
suçsuz mızıkçılığını küçültemez
bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini
güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta
ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen
sesimi çakallarla boğan gece
hüznüme vur acımı soy
beni de kuşat
boris karlof kadar masum yüzümü
karanlığınla frenkeştaynla
çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti
kalbim ki yıllardır iyiliğe abone
nerde bir insan görse
bırakır sevgi kuşlarını
çünkü o bağışlar yargıçlarını
kendi yasalarını kuramıyan yargıçlarını
ey gecede unutulmuşluğumun suçluları
ey yanlışlığımın yanlış yargılayıcıları
suçum: nefreti öksüz bırakmak
savunmam: sevgimi yüceltmek içindir
sakalım yok biliyorum ama kötü değilim
büyükleri sayarım küçükleri severim
çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini
bilirim
sizi de sizi de öpmesini bilirim
-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok
içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü
kural tanımayan sevgim benim
aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım
aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım
nefretim nefretim nerdesin
kalbim
bir gün elbette sana hükmedeceğim
elbet geçer bu hüzün mevsimi
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
o gün size sevinci de anlatıcam
bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım
ve bir gün elbette yıldızları sayacağım
-gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyorum.

18 Ağustos 2016 Perşembe

kör talih

bir sokakta rastladım ruhuma,
aldım karşıma konuştuk biraz,
ağaç yapraklarından şiirler
gözyaşlarından makaleler yazmış bana,
deneme yanılma yoluyla sinmiş hayatıma,
sıkılınca giden, uzaklaşan,
hep değil ama bazen en içte olan,
ebedi,
kara bahtı kör talihi,
tecahül-ü arifi,
sanattan anlamayan komşusu,
yine de bir tek
kendisi,
masada,
taburesi,
çantası,
kalemi,
defteri,

kendine müslüman

içine tıkıldığı yerin bir adım uzağımdan bi'haber,
gözlerinin aralığında yaşadığı acılara
tüm iş sağlığı ve güvenliği merkezleri talip,
buradan iş çıkar,
yağmuru sever
ama ayaklarının ıslanması hoşuna gitmez,
yüreği soğumamış
ama sevgisi yüce,
kalbi temiz
ama hayalleri kapkara,
geleceği meçhul,
geleceği muamma,
gittiği yol yol değil,
taşlı,
çakıl,
gömleği kırışık
ama neşeli,
şimdiye sadık,
gelecekle kavgalı,
geçmişle merhaba merhaba,
bozkırda bir maraba,
akdeniz de kısa,
doğuda sert,
ege de rüzgarlı,
marmara da kalabalık,
karadeniz de alabalık,
her mevsim seven,
her yaz hüzünlenen,
küllerinden doğan,
evde anka,
büyüklerine saygılı,
küçüklerine sevecen,
dostlarına gereksiz,
koalaya fazla,
kendine Müslüman,
nesli tükenmiş, dinozor,
sıska, çirkin

Edip Cansever - Mendilimde Kan Sesleri

Her yere yetişilir  Hiçbir şeye geç kalınmaz ama  Çocuğum beni bağışla  Ahmet Abi sen de bağışla  Boynu bükük duruyorsam eğer  İçimden öyle geldiği için değil  Ama hiç değil  Ah güzel Ahmet abim benim  İnsan yaşadığı yere benzer  O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer  Suyunda yüzen balığa  Toprağını iten çiçeğe  Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine  Konyanın beyaz  Antebin kırmızı düzlüğüne benzer  Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir  Denize benzer ki dalgalıdır bakışları  Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına  Öylesine benzer ki  Ve avlularına  (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)  Ve sözlerine   (Yani bir cep aynası alım-satımına belki) Ve bir gün birinin adres sormasına benzer  Sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne  Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına  Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına  Minibüslerine, gecekondularına  Hasretine, yalanına benzer Anısı ıssızlıktır Acısı bilincidir Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Dirseğin iskemleye dayalı -- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -- Cıgara paketinde yazılar resimler Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskidenberi Ve bir kaşın yukarı kalkık Sevmen acele Dostluğun çabuk Bakıyorum da simdi O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi Biz eskiden seninle İstasyonları dolaşırdık bir bir O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi Çocuklar doğururdu Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek O çocuklar büyüyecek O çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt Umutsuzluğu yatıştır Diyeceğim şu ki Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler Trenler tıklım tıklım Trenler cepheye giden trenler gibi İşçiler Almanya yolcusu işçiler Kadınlar Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su şişeleri, paketler Onlar ki, hepsi Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Ah güzel Ahmet Abim benim Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar. Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

araf

bir yanım aydınlık, bir yanım karanlık,
bu arafta,
bir mermer ustası gibi
işledim seni yüreğime
el sürülmez bir yangın içimdeki
içi beni, dışı da belli ki seni yakıyor,
beraber yanalım
ne çıkar?

17081999 / 03:02

İçinden çıkılamaz bir hal alıyordu hayat
beton değildi ağır olan
çığlık çığlığa bir perşembe pazarı da değildi
kalan uzuvlar şükür sebebi
alınan her nefes veresiye defterine yazılıyordu
herkesin bir hesabı vardı yanına sığıındığı dolapla
ve kesilen her ses bir kefen daha demekti
acılı, kanlı ve kimsesiz,
duyulan son ses ise
''sesimi duyan yok mu?''

6 Ağustos 2016 Cumartesi

yalan

kadın yine balkonu yıkıyor bir kova suyla
dökülüyor taş yapının beton duvarları
sudan değil,
yalandan!
zehrini ilk yakaladığı yere bırakandan
yılandan hiç değil
yalandan!

zayıf

insanlar beni yanlarına sığdırabilsinler diye zayıfım
insanlar beni yüreklerine alıp atmasın, hemde yük olmayım diye zayıfım
kollarını açıp beni beklediklerinde onlara daha hızlı koşabilmek için zayıfım
kollarının arasına sığabilmek için zayıfım
olur ya, çiçeklerin üzerine basarsam, canları yanmasın diye zayıfım
karıncayı incitmemek için zayıfım
yeryüzünde bana ayrılan bölüme daha fazla sen dolsun diye zayıfım
öldüğümde insanlar, beni rahat taşısınlar diye zayıfım